8 Ocak 2015 Perşembe

Şizofreni Dini Duyguları ve Yaşantıları Bozar

İnsanın bir dine inanması ve o dinin gereklerini yerine getirmesi yani ibadet etmesiyle hastalığın ortaya çıkardığı dini yaşantıları ayırt etmek gerekir. Mesela, aşırı günahkârlık ve suçluluk hezeyanları olan, kendisinin cehennemlik olduğuna inanan bir şizofreni hastasının sürekli namaz kılması, aşırı dini yaşantıya yönelmesi ve mistik konularla fazlasıyla ilgilenmesi önemli bir hastalık bulgusudur. Bu kişi, bir dini rüknü yerine getirmekten ziyade, hastalıklı bir düşüncenin dayatmasıyla hareket etmektedir. Bunu fark edemeyen birçok hasta yakını, hastanın aşırı derecede ibadet etmesini teşvik edip daha da kötüleşmesine sebep olabilmektedir. Yapılması gereken, hastanın tutumunu hekime bildirmek ve zarar görmesini engelleyecek kısıtlamalarda bulunmaktır.

Kıyametin hemen kopacağı inancı, hastanın aşırı dini yaşantıya yönelmesine sebep olabilir. Kişi hastalığın etkisinden kurtulup makul, mantıklı düşünmeye başlayıncaya kadar hekim hastayı dini yaşantı konusunda kısıtlayabilmektedir. Ancak hastalığı tetikleyici olmayacaksa, alevlenme dönemleri dışında ibadet etmenin bir zararı yoktur. Tedavide hedef, hastayı normal günlük yaşantısına geri döndürebilmektir. Bu günlük yaşantının içinde ibadet varsa kişinin onu da yaşaması sağlanmalıdır.

Kendisini mehdi zanneden, Allah tarafından görevlendirildiğine, bir misyonu olduğuna inanan hastalarla sıkça karşılaşılır. Bunlar paranoid düşüncelerdir ve ‘büyüklük hezeyanı' veya ‘mistik hezeyan' olarak adlandırılır. Bu hezeyanlar, eğer zamanında kişinin hasta olduğunun farkına varılmazsa tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Zaman zaman basında bazı paranoid şizofreni hastalarının peygamberlik iddialarının yer aldığı görülmektedir. Kendisine kitap geldiğini, peygamber olduğunu iddia eden ve birçok yandaşı bulunan insanlara da sıklıkla rastlanmaktadır. Bu kişiler, büyük bir ihtimalle şizofreni hastasıdır. Bu tür hastalar öz bakımları iyi ve konuşma melekeleri korunmuş olduğundan kolay kolay fark edilmezler. Düşünceleri aşikâr hale geldiğinde ve bu davranışa dönüştüğünde şizofreni oldukları anlaşılır. Söz konusu hastalar hezeyanlarını destekleyen o kadar çok delil öne sürer ve o kadar inandırıcı olurlar ki kolaylıkla kendilerine inanan insanlar bulabilirler. Bunun sonucunda da ‘paylaşılmış hezeyan’ adı verilen durum gelişir. Hastanın yandaşları da hastalanır. Mehdi olduğunu söyleyen çocuğuna inanan anneler, onun keramet gösterdiğine bile ikna olup mehdiliğine delil getirmeye başlarlar. Paylaşılmış hezeyan, kişinin hastalığını kabul etmesini ve tedaviye başvurmasını gitgide imkânsız hale getirir.

Allah tarafından görevlendirildiğine veya Allah’a düşmanlık eden insanları öldürmesi gerektiğine inanan hastalar, bazı kişilere zarar vermeye bile yeltenebilirler. Nitekim bu duruma işaret eden bazı suikast girişimlerine medyada sıklıkla rastlanmaktadır.

Psikiyatri servislerinde peygamber, mehdi, veli, ermiş olduğunu iddia eden çok hasta vardır. Şizofreni hastalarının yattığı servislerde kendisini tanrı, peygamber, mehdi, evliya sanan hastalar hezeyanları vasıtasıyla iletişim kurabilirler. Peygamber olduğunu iddia eden bir hastanın çevresinde, onu gerçekten mehdi ve evliya sanan hastalar toplanabilir. Bu durumda hezeyani iletişimi mutlaka kesintiye uğratmak gerekir.

Hastalığın ve inancın karıştığı bu çetrefilli mesele ancak önyargısız bir tıp adamına teslim olmakla çözülebilmektedir. Onun için ailelerin hekimin söylediklerine kulak vermeleri, onunla işbirliği yapmaları, ona inanmaları çok önemlidir.

Yazar: Alp Boran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder